Doğu, Güneydoğu Anadolu Gerçeği!
Ülkemizde emperyalizm ve onların işbirlikçilerinin dalevereci düzenine karşı uyanık olmak prokovatif eylemlere müsade etmememiz ve onların hazırladıkları tuzaklara düşmememiz gerekir. Boşuna dememişler düşmanını bilmeyen sorunun ne olacağını da bilmez!
En son Diyarbakır olaylarında muhalefetteki düzen partileri ikitadar “Neden teröre geçit verdin?” devleti zaafa düşürdün devletin gücünü niye daha fazla göstermedin gibisinden böylik laflar ettiler.
Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgemizin sorunları; başta devlet olmak üzere gelmiş geçmiş siyasi iktidarlar tarafından istismar edildi. Bölge halkının sorunlarına köklü çözümler tesbit edilip uygulamaya geçildiği için bu günlere gelindi. Geçmiş yıllarda özellikle de 1980’den günümüze kadar 40 bine yakın asker ve sivil vatandaşımızın hayatına malolan ve dönemin arka planı hakkında nelerin olup bittiğini birilerinin su yüzüne çıkarması gerekmiyor muydu? Elbetteki gerekiyordu. İşte gazete yazılarından ve de televizyondaki proğramlarından ve devletin yapısıyla ilgili detaylı bilgilere sahip olan ve aynı zamanda da araştırmacı yazar Avni zgürel’in Öcalan MİT ilişkisinin nedenlerini; Güneydoğu’daki savaştan kimlerin nasıl nemalandıklarını savaşın bu kadar sürmesinin nedenlerini derin devletin iç yapısını uzantılarını ve Uğur Mumcu öldürülmeden önce hangi derin devlet bağlarını açıklamak üzere olduğunu Neşe Düzel’in 27 Ekim 2003 Radikal’in Özgürel’le söyleşisine “Yaptığı Röportaşa” bir göz atalım! Düzel Gürel’e soruyor: “Siz Abdullah Öcalan’ı MİT’e bağlı bir şirkette çalışırken görmüşsünüz. Günel benim gençliğim milliyetçi derneklerde geçti. 1965’te üniversite öğrencisiyken Türk Ocaklarından ayrılıp ikinci kuvai milliye diye kendi derneğimizi kurduk. Biraz MHP’ye biraz Adalet Partisindeki sağ milliyetçi kanada yakın bir öğrenci hareketiydi bu. Ayrıldığımız Türk Ocakları ise daha entellektüeldi. Sokak kavgasını onunla sürdüremezdik. O dönemde Türkiye’de özellikle gençlik arasında sol hareket gelişiyordu. Devlet de sağda “Milliyetçi” diye isimlendirdiği gençlerin örgütlendirmesini yüreklendiriyordu. Komünizme karşı bazı materyaller geliyordu ve biz de bunları dağıtıyorduk.
Bu yayınların devletten geldiğini biliyorduk. Yayınları veren kuruluşlardan birisi de Refik Korkut’un fikir ajansıydı. Bu tür neşriyatı dağıtmak için kurulmuştu. Ankara’da İzmir Caddesinde bir binanın bodrum katındaydı. Bizler oraya neşriyatı olmaya gidiyorduk hem de bildirilerimizin çoğalma işini orada yapıyorduk. Bizim yaşta bir genç vardı. Ajansa gittiğimizde onu (Öcalan’ı) orada görüyordum. Aradan uzun yıllar geçtiği için ajansta gördüğüm o genç hayal meyal hafızamda kalmış ancak 1993’te Öcalan’la yüz yüze geldiğimde bende bir takım çağrışımlar oldu. Bu yerin MİT’e ail olduğunu biliyordum. O dönemde sadece bu ajanstan değil başka kurumlardan da bu nevi yayınları alıyorduk. Milliyetçi gençliğe her biri farklı amaçla el atmış başka kuruluşlarda oldu o dönemde mesela Türkiye Çiftçi teşekkülleri federasyonu gibi birtakım kuruluşlar kuruluyor ve bunlar kominizme karşı özel yayınlar çıkarıyordu.
Daha önce Öcalan’la O PKK’nın başındayken 1993’e kadar hiç karşılaşmadım. 1993’te gazetecileri Bekaa’ya (PKK Kampları Bekaa Vadisindeydi) basın toplantısına davet etti. Panaromanın genel yayın yönetmeni olarak ben de gittim. Basın toplantısından sonra Öcalan’la dergi için özel söyleşi yaptım. O özel görüşme sırasında kendisine sordum “Ankara’da İzmir Caddesinde Fikir Ajansı diye bir yer vardı. Yanlış hatırlıyor olabilirim ama birden birşey çağrıştırdı. Bende seni orada gördüm gibi bir hiz uyandı” dedim. Bana “Yoo doğru hatırlıyorsun ama ben bunları bir müddet sonra açıklayacağım” dedi.
-Devam Edecek-
Yakup ŞEN